12 Ekim 2013 Cumartesi

  "Bir şey"



       Az önce 'bir şey' oldu. 'Bir şey' ne ? Çok mühim ya da tüm insanlığı ayaklandıracak 'bir şey' değil. Oyuncağı kırıldığı için ağlayan çocuğu susturacak, ten rengi farklı insanları özgürlüğe kavuşturacak ya da hastane sırasında bekleyen buruşuk elli kadını sıranın en başına taşıyacak 'bir şey' değil.
 
Beni oturduğum yerden kaldıracak 'bir şey' bile değil.

         Dünya denilen kara ve su yığınları ve ona ait tüm deri kaplı etler yine az önce olduğu gibi devam ediyorlar 'bir şey'e.
         'Bir şey' benim 'içim'de gelişti. İç organlarımda değil, kemiklerimde değil. Nerede olduğunu bilmediğim için 'içim' dediğim boyutta gelişti her şey.  Bu 'bir şey' yazma ihtiyacını beraberinde getirirken, benden hiç 'bir şey' götürmedi de. 'Alış-veriş'in olmadığı bir yerlerin olması ne iyi. Bunun bana has bir şey olmadığından emin olup olmama merakıydı yazmak. Kendin gibi birilerini aramak. Ama bir arayış değil.
         İçimde bir uyanış var. Dürtükleyenleri ile yol kesenleri ile kağıt yırtanları ile mutluluğun rengini değiştirenleri ile acı arayanları ile tutuşmuşlar el ele. Deri kaplı et yığınları arasında yer bulamamış her şey - ben buna 'bir şey' diyorum- toplaşıp uyanmakta. Ya da hep uyanıktı. İşte bu uyanıklığı kanıtlama isteği, yazmak.
          Evet belki kara parçası üzerinde siyahlı-beyazlı insanlar aynı düzen içinde korurlarken yerini, benim içim dediğim bir gezegende, moruyla, mavisiyle.yeşiliyle tüm insanlar bir sanat olma isteğiyle uyanıklar. Ya da başka 'bir şey' ..

              "Sadece bende açlık, susuzluk gibi güçlü bir yazma isteği uyandırdığını hatırlıyorum. Sonra onun kadar cesur olmadığım için yazamadığımı da..."  Tezer Özlü



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder